Anne Okulu

14 Ağustos 2009 Cuma

Hamilelikte ve Lohusalıkta yaşanan Depresyonlar üzerine sıkça sorulan sorular ve yanıtlar

Soru: Depresyon nedir?
Yanıt: Depresyon bir kaç gün üzgün hissetmekten çok daha fazla bir şeydir. Beyin ile ilgili ciddi bir hastalıktır. Depresyondayken, üzüntü, endişe, veya “boş” hissediş yok olup gitmez ve günbegün günlük yaşam rutinine karışır. Bu hisler ortadan şiddetliye doğru değişkenlik gösterir. İyi haber ise depresyondaki insanların çoğunun tedavi ile daha iyi hissedebildiğidir.

S: Hamilelikten sonra depresyon görülme oranı ne sıklıktadır?
Y: Hem hamilelikte hem de hamilelik sonrası depresyon yaygın bir problemdir. Hamile kadınların ve yeni annelerin % 13’ü depresyon geçirir.

S: Depresyonda olduğumu nasıl anlarım?
Y: Hamileyken ya da bebeğiniz doğduktan sonra depresyona girebilr ama bunu farketmeyebilirsiniz. Hamilelik sırasında ve sonrasında oluşan bazı normal değişimler depresyona benzeyen semptomlara neden olabilir. Fakat aşağıdaki semptomlardan bazılarını iki haftadan fazla yaşadıysanız doktorunuzu arayın:

· Huzursuz veya huysuz hissediyorsanız
· Üzgün, umutsuz ve bunalmış hissediyorsanız
· Sıklıkla ağlıyorsanız
· Enerji veya motivasyonunuz yoksa
· Çok veya az yiyorsanız
· Çok veya az uyuyorsanız
· Odaklanma ve karar vermede sorunlar yaşıyorsanız
· Hafıza problemleriniz varsa
· Değersiz ve suçlu hissediyorsanız
· Eskiden sizi eğlendiren aktivitelerden zevk almıyor veya onlara ilgi duymuyorsanız
· Ailenizden ve arkadaşlarınızdan uzak duruyorsanız
· Bitmek bilmeyen başağrısı, ağrılar, acılar veya mide problemleri yaşıyorsanız

Doktorunuz semptomların depresyondan ya da bir başka nedenden kaynaklandığını anlayabilir.

Eğer bebeğinize veya kendinize zarar vereceğinize dair düşünceleriniz varsa doktorunuzu veya acil’i arayın.

S: Depresyona neler neden olur? Doğumsonrası depresyonu nedir?
Y: Tek bir yanıttan ziyade etkenler kombinasyonunun neticesinde depresyon oluştuğu söylenebilir:
· Depresyon genetik bir mental hastalıktır. Ailesinde depresyon geçmişi bulunan kadınların depresyona girme ihtimali daha fazladır.
· Beyin kimyasında veya yapısında olan bir değişimin depresyonda büyük bir rol oynadığı düşünülmektedir.
· Sevilen birinin ölümü, aileden yaşlı birinin bakımı, taciz, fakirlik gibi stres oranı yüksek olaylar depresyonu tetikleyebilir.
· Kadınlara özgü hormonal faktörler kimi kadınlarda depresyona neden olabilir. Bu hormonların beyin kimyasını, duyguları ve ruh halini direkt olarak etkilediğini bilmekteyiz. Ayrıca kadınların ergenlik, hamilelik süresi ve sonrasında, menapoz başlangıcında gibi hayatlarının belirli dönemlerinde daha çok depresyon riski taşımakta olduğunu da bilmekteyiz. Kimi kadınlar adet dönemleri öncesinde de depresif semptomlar gösterebilmektedir.
· Doğum yaptıktan sonra yaşanan depresyona lohusa depresyonu (postpartum depression) denir. Buna hormonal değişiklikler neden olabilir. Hamileyken östrojen gibi, progesteron gibi kadın hormonları seviyeniz oldukça yükselir. Doğumdan sonraki ilk 24 saatte hormon seviyeleriniz çok hızlı bir şekilde normale döner. Araştırmacılar bu hızlı değişimin depresyona neden olduğunu düşünmektedir. Bu durum adet öncesi hormon değişikliklerinin kadınların ruh halinde yarattığı değişikliklere az çok benzemektedir.
· Tiroid hormonu seviyesi de doğumdan sonra hızla düşebilir. Tiroid boyundaki küçük bir bezdir ve görevi bedeninizin gıdalardan aldığı enerjiyi depolamak ve kullanmaktır. Düşük tiroid hormonu depresyon semptomlarına neden olabilir. Basit bir kan testi durumunuza tiroidin neden olup olmadığını söyleyebilir. Eğer sorun buysa doktorunuz tiroid hormonu düzenleyici bir ilaç verecektir.
· Lohusa depresyonunda başka faktörler de etken olabilir:
o Doğum sonrası yorgunluk
o Uykusuzluktan veya az uyuyabilmekten yorgunluk
o Yeni bir bebekten bunalmış olmaktan
o İyi bir anne olup olamayacağınıza dair kuşkularınızdan
o İş ve ev rutininizdeki değişikliğin yarattığı stresten
o Mükemmel bir anne olacağınıza dair gerçekçi olmayan bir ihtiyaçtan
o Anne olmadan önceki kimliğinizin kaybından
o Daha az çekici olmaktan
o Boş zaman azlığından


S: Kimi kadınlar hamilelikte ve hamilelik sonrasında başka kadınlara nazaran daha çok depresyon riski taşır mı?
Y: Kimi faktörler bu riski arttırır :
· Depresyon veya bir başka zihinsel hastalığa dair kişisel geçmiş
· Depresyon veya bir başka zihinsel hastalığa dair ailesel geçmiş
· Aile veya arkadaş desteği yokluğu
· Bir önceki doğum veya hamilelikle ilgili problemler
· Evlilik veya para sorunları
· Stresli olaylar
· Genç yaş
· Madde bağımlılığı

Hamilelikleri sırasında depresyon geçiren kadınlar lohusa depresyonu konusunda daha çok risk taşırlar.

Eğer (hamile kalmadan önce) depresyon için ilaç kullanıyorsanız hamile kaldığınızda ilacı kesmek depresyonun geri gelmesine neden olur. Reçeteli ilacınız kesmeden önce doktorunuzla konuşun. İhtiyacınız olan ilacı kullanmayı bırakmak size veya bebeğinize zarar verebilir.

S: Bebek hüznü”, “Lohusa Depresyonu” ve “Doğum Sonrası Psikoz” arasındaki farklar nelerdir?
Y: bir çok kadın doğum sonrasında bebek hüznü yaşayabilir. Eğer bebek hüznüne sahipseniz:
· Ruh hali değişimleri
· Üzgün, endişeli ve bıkmış hissetme
· Ağlama krizleri
· İştahsızlık
· Uykusuzluk
Yaşayabilirsiniz.


Bebek Hüznü bir kaç gün veya bir hafta içinde geçer. Semptomlar çok şiddetli değildir ve ilaca gerek olmaz.

Oysa Lohusa Depresyonunun semptomları çok daha uzun sürer şiddetli olur.
Lohusa Depresyonu doğum sonrasındaki yıl içinde her hangi bir zamanda başlayabilir. Eğer Lohusa Depresyonunuz varsa yukarıdaki semptomlardan herhangi birine sahip olabilirsiniz. Semptomlar aynı zamanda şunları da içerebilir:
· Bebeğe zarar verme düşünceleri
· Kendine zarar verme düşünceleri
· Bebeğe ilgi duymama

Lohusa Depresyonu bir doktor tarafından tedavi edilmelidir.
Doğum sonrası psikozu ise nadirdir. Her 1000 doğumdan 1 ile 4 annede bir rastlanır. Genelde doğumdan sonraki ilk 2 hafta içinde başgösterir. Manik depresif bozukluk veya şizofreni gibi herhangi bir mental problem yaşayanlar doğum sonrası psikozu için daha çok risk taşırlar.
Semptomlar şöyle olabilir:
· Varolamayan şeyleri görmek (gördüğünü iddia etmek)
· Kafa karışıklığı
· Hızlı ruh hali değişimleri
· Bebeğe veya kendine zarar vermeye çalışmak

S: eğer hamilelikte veya doğum sonrası depresyonu semptomları gösteriyorsam ne yapmalıyım?
Eğer şunlar oluyorsa doktorunuzu arayın:
· İki hafta içinde bebek hüznünüz bitmezse
· Depresyon semptomları gün geçtikçe yoğunlaşıyorsa
· Depresyon belirtileri doğumu takip eden herhangi bir ayda (zamanda) başladıysa
· Evde veya işte görevlerinizi yerine getirmek zorlaştıysa
· Kendinize ya da bebeğinize bakamaz hale geldiyseniz
· Kendinize ya da bebeğinize zarar vereceğinize dair düşünceleriniz (korkularınız) varsa
Doktorunuz depresyonunuzu test etmek için size sorular sorabilir. Doktorunuz sizi bir ruh doktoruna da yönlendirebilir.

Kimi kadınlar semptomlardan kimseye bahsetmez. Kendilerini kötü hisseder, mutlu olmaları gerekirken depresyonda oldukları için utanç ve suçluluk duyarlar. Uygunsuz ebeveyn olarak görünmekten korkarlar.
Her kadın hamilelik sırasında veya sonrasında depresyona girebilir. Bu sizin kötü veya uyumsuz bir anne olduğunuz anlamına gelmez. Siz ve bebeğiniz buna katlanmak zorunda değilsiniz. Bu, yardım görebileceğiniz bir konudur.
Bazı öneriler:
Olabildiğince çok dinlenin. Bebek uyurken siz de uyuyun.
Mükemmel olmaya çabalamayın
Eşinizden ailenizden ve arkadaşlarınızdan yardım isteyin
Dışarı çıkmak için zaman yaratın, arkadaşlarınızı ziyaret edin, eşinizle daha çok vakit geçirin
Duygularınızı eşiniz, dostlarını ve ailenizle paylaşın
Diğer annelerle konuşun, onların tecrübelerinden öğrenecekleriniz var
Bir destek grubuna katılın
Hamilelik sırasında veya hamilelikten sonra büyük hayatsal değişimler gerçekleştirmeyin. Bu gibi durumlar istenmeyen streslere yol açar. Bazen büyük değişimlerden kaçınılmalıdır.

S: Depresyon nasıl tedavi edilir?
Y: Depresyon tedavisi için kullanılan 2 en yaygın yöntem şöyledir:
Konuşma terapisi: Bu yöntemde bir terapist, psikolog veya bir sosyal çalışan ile depresyonun size hissettirdiklerini, yaşattıklarını ve düşündürdüklerini değiştirmeyi öğrenmek adına görüşmeler yapılır.

İlaç tedavisi : Doktorunuz size bir antidepresan ilaç yazabilir. Bu ilaçlar depresyonun semptomlarının azalmasına yardımcı olur.

Bu tedavi metotları tek başına ya da her ikisi birden olacak şekilde kullanılabilir. Eğer depresyondaysanız, depresyonunuz bebeğinizi de etkileyebilir. Tedavi olmak hem sizin için hem de bebeğinizi için önemlidir. Doktorunuzla hamileyken ya da emzirirken ilaç almanın faydaları ve yan etkileri üzerine konuşun.

S: Eğer depresyon tedavi edilmezse ne olur?
Y: Tedavi edilmemiş depresyon size veya bebeğinize zarar verebilir. Depresyondaki kimi kadınlar hamilelikleri süresince kendilerine bakmakta bile zorlanırlar. Bu durumda:
· Az yerler
· Yeterince kilo almazlar
· Uyku sorunları yaşarlar
· Hamilelik doktor ziyeretlerini aksatırlar
· Almaları gereken ilaçları (vitamin vs) alamazlar
· Tütün, alkol veya yasadışı ilaçlar gibi zararlı maddeler kullanırlar.
Hamilelik sırasındaki depresyon şu riskleri arttırabilir:
· Hamilelik veya doğum sırasında problemler
· Düşük doğum ağırlığı ile doğan bebekler
· Erken doğum
Tedavi edilmemiş lohusa depresyonu ise annelik etme becerilerinizi etkileyebilir.
· Enerji problemleriniz olur
· Odaklanma sorunları yaşarsınız
· Huysuzluk yaşarsınız
· Çocuklarınızın ihtiyaçlarını karşılayamaz olursunuz
Sonuç olarak suçlu hisseder ve anne olarak kendinize olan güveninizi yitirirsiniz. Bu duygular depresyonunuzun artmasına neden olur.
Araştırmacılar lohusa depresyonunun bebekleri de etkilediğine inanıyor. Bu sorun’un bebeklerde :
Dil gelişimi geriliği
Anne bebek bağlılığı problemleri
Davranış problemleri
Aşırı ağlama gibi sorunlar yarattığı düşünülüyor.
Depresyondayken eşinizin ya da bir başka kişinin bebekle ilgilenmesi sorunu azaltabilir.
Tüm çocuklar sağlıklı bir anneye sahip olma şansını hakeder. Ve tüm anneler hayatlarının ve çocuklarının tadını çıkarma şansını hakeder. Hamileliğiniz esnasında veya doğumdan sonra depresyonda hissederseniz bu duruma tek başınıza katlanmayın. Lütfen sevdiğiniz birine durumunuzu anlatın ve doktorunuzu hemen arayın.



Çeviren: Binnur Akhun Önen

Kapal Bhati- Ön Beyin Temizliği

Ön beyin lobları dürtü kontrolü, muhakeme, dil üretimi, çalışma hafızası, motor fonksiyonlar, seksüel davranış, sosyalleşme, problem çözme inisiasyonu, yüz hareketleri, planlama yetenekleri, koordinasyon ve motivasyonda rol alır.

Ön lobları zarar gören insanlar planlama koordinasyon, kontrol ve uygulama gibi bilişsel konularda problemler yaşarlar. Zaman zaman düşünmeden hareket eder, planlama ve karmaşık adımlar gerektiren faaliyetlerde sıkıntı yaşar, bir değişiklik gerektiği zamanlarda bir durum veya davranış modeli üstünde israr ederler.

Dopamin duyarlı nöronlar, öncelikli olarak ön loblarda bulunur. Dopamin sistemi memnuniyet, uzun dönem hafızası, planlama ve dürtü ile bağlantılıdır. Dopamin talamustan ön beyine gelen algısal bilgileri seçmeye ve sınırlandırmaya eğilim gösterir.

Ön lobların uygulama fonksiyonları diye adlandırılan fonksiyonları bugünkü davranışlarımızın gelecekteki sonuçlarını algılayabilme, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme (ya da daha iyi ve en iyi arasında seçim yapabilme), kabul edilemez sosyal tepkileri bastırma ve olaylar, nesneler arasındaki benzerlikler ve farklılıkları saptayabilmeyi içerir.

Ön loblar aynı zamanda görev tabanlı olmayan uzun dönem hafızasını korumada da önemli bir rol alır. Bunlar genelde beynin limbik sisteminden toplanan bilgiler olan duygularla bağlantılı anılardır ve daha yüksek ön beyin merkezlerince sosyal olarak kabul edilebilir normlara uymak üzere dönüştürülürler(bakınız yukarıdaki paragraftaki uygulama fonksiyonları).

Ön loblar hem beynin alarm merkezinden hem de limbik bölgelerden bolca sinirsel girdi alır.

Kapal Bhati
“Kapal” kafatası ve “Bhati” de arınma demektir. Bu pratik (eylem) kafayı temizleyip arındırdığı için ismi buradan gelir.

Kalp veya tansiyon sorunu olan insanlar bu pratiği ancak bir uzman tavsiyesi ile yapmalıdırlar. Eğer şeker veya peptik ülserden yakınıyorsanız bu pratikten sakınmanız tavsiye olunur.

Metod:
Sandalyede oturur pozisyonda ya da Siddhasana, Padmasana veya Vajrasana şeklinde iken sırtınızın, boynunuzun, başınızın dik durduğuna emin olun. Bedeninizde herhangi bir gevşeklik veya kambur duruş hali olmamalı. Bununla beraber sakin, huzurlu bir pozisyonda oturuyor olun. Yavaşça gözlerinizi kapatın. Abdominal kaslarınızı kasıp içe çekerek (karın bölgenizden) güçlüce nefes verin.

Otomatik olan nefes almaya odaklanmaya gerek yoktur. Odaklanma yalnızca nefes vermeye olmalıdır.

Bunu (nefes vermeyi) ara vermeden bir dakikada 11 kez yapın. Başlangıçta yavaşça yapın ve yavaşça tempoyu ve gücü arttırın. 11 turdan sonra tamamen soluk verin ve anüsünüzü olabildiğince içeri çekerek bir süre oyle durun. Olabildiğince uzun süre öyle kalın ve yavaşça soluk alın. Bu Kapal Bhati’nin ilk raundudur. İlk başta yeni başlayanlar yalnızca 2 tur yapmalıdır, ardından yavaş yavaş 5 tura çıkılabilir. Turlar derce derece 11 ila 30 dakika arasında uzatılabilir.

Bu temizliği yaparken soluk verişlerinizde vücudunuzdan tüm hastalıkları attığınızı düşünün. Kızgınlık, açgözlülük, egoistlik gibi mental sapmalar gösteren kişiler verdikleri hava ile tüm negatif ve incitici elementleri de attıklarını hayal etmeliler. Bu şekilde nefes verirken hastalıklardan kurtulduğunu düşünmek kişiye özel bir fayda sağlar.

Bu temizliği başlangıçta 3 dakika kadar yapın ve 5 dakikaya zamanla varın. Başlangıçta (her tur arasında) yorgunluk hissediyorsanız biraz dinlenip devam edin. İki ay kadar uygulamadan sonra herhangi bir yorgunluk hissetmeden 5 dakika kadar bu beyin temizliğini gerçekleştirmiş olacaksınız. Bu olması gereken süredir. Başlangıçta sırtınızda ya da karnınızda biraz ağrı hissedebilirsiniz. Fakat bu bir süre sonra yok olacaktır.

Faydaları:
Kapal Bhati tüm sinir sisteminin gençleştiği çok önemli bir temizlenme yöntemidir. Karın bölgesindeki gereksiz yağlar azalır ve akciğerlerdeki soğuğa bağlı balgam azalır. Beynin ön lobları büyük oranda oksijenlenir ve nefes sistemi güçlenir.


Kaynak Site
Çeviren: Binnur Akhun Önen

Ne menem şeysin sen lohusa depresyonu?

Kadınlar hakkında yazmak istiyorsanız onların geçtikleri yollardan geçmeli, onların yürüdükleri gibi yürümeli (yüksek topuklar üzerinde keçi tanrı Pan gibi), sağa sola -sürmeli rimelli- göz süzmelisiniz...

Ve mutlaka ama mutlaka kuaför salonlarında en az bir kaç öğleden sonranızı heder etmelisiniz.Şehrimden ve hemşehrimden ayrı düştüğümden beri kuaförlerle aram bozuk...

Çünkü şehrimi taze anne olarak terk etmiştim. Bu iki olgu arasında bağlantı kuramıyorsanız ya anne değilsiniz, ya da annenizin yakınlarında konuşlanmış bir annelik yaşamaktasınız.
Bu da ne demek şimdi?
Taze anneler ailelerinden bir kadına en çok ihtiyaç duyan kadınlardır-- ki o kıymetleri daha evvel pek bilinmemiş kadınlara evlat emanet edilir ve ondan sonra konsere de gidilir kuaöföre de...

Oysa ben bundan 4 sene evvel elimde 7 aylık bir bebek, çevremde dört duvar kalakalmıştım bir anda. Yaşantımın ani değişimi, ardından hızla yaz dekoru çekilip kış dekoru sürülen ve işte bu yüzden repliğini şaşıran bir tiyatrocuya çevirmişti beni.Önceki dekorda iş vardı, iş arkadaşları vardı, çocukluk arkadaşları vardı, ve elbette içinden çıktığım aile ve elbette ailemin kadınları vardı.
O kadınlar o ailenin uzantısı ailelere doğmuş çocukları bağırlarına basar torun veya yiğen olarak değil de kendi evlatları gibi sever – koklar bakardı. İşte bu yüzden doğumdan sonraki ilk hafta anne olduğumu bile anlayamadım ben. Nasıl anlayayım, çocuk kapanın elinde kalıyor, biri altını açıyor, biri takviye mamasını hazırlıyor , biri avutuyor, biri uyutuyor.

Böylesi bir durumun avantajları olduğu kadar dezavantajları da var elbet. Karnın boş, ellerin boş olunca ruhun da boşluğa düşüyor, hormonlarınsa at koşturuyor, tuhaf tuhaf düşünceler boş kalmış tüm yerlerinin ve en kötüsü de ruhunun duvarlarında çarpa çarpa dehşetli yankılar yaratıyor. Bu yankılarsa insanı muhteşem bir düşüşe hazırlıyor.
Tahmin ettiğiniz gibi düştüğüm şey lohusa depresyonu denen kör bir kuyuydu. Kimilerine göre hamilelikte yeterince omega 3 almadığım için (ki bu olayın biyolojik yönü) , kimilerine göre ise tekil yaşamdan çoklu yaşama (analı-kızlı yemeği gibi) geçip de özgürlüğümden ilelebet vazgeçişim yüzünden (ki bu da olayın psikolojik yönü) düşmüştüm ben bu illetin içine.

Depresyon kelimesinin içinde şımarıklığı çağrıştıran bir tını vardır. Oysa lohusa depresyonu kaprislerden bağımsız su götürmez bir bunalımdır. Aksi takdirde bir kadın nasıl bebeğini öldürebileceğinden korksun?

O günlerde kızımın o minik başını iki elim arasına almaktan korktuğumu hatırlıyorum. Tabiki zarar verebilme “ihtimal ihtimalim” yüzünden. Ama bu korku öyle böyle bir korku değil, hani bebeği düşürmekten korktuğu için kucağına alamayanların ki gibi değil, basbaya kırmak (sanki oyuncak bebeğini kırar gibi), birden kendini onu kırmış bulmak korkusu...

Kötü günlerdi. Böyle bir şey yapmayacağını bilsen de, ve hatta böyle bir şey yapmaya kalkacak birini ellerinle boğacak kadar evladını sevdiğini bilsen de anlatılması güç – rezil bir çıkmazdı.

Durumun vehameti onu kocama anlatamamamdan belliydi. Adam aklı bizde kalmadan işe nasıl gider diye düşünürdüm. Hem zaten bu korktuğum şeyin sadece kendime eziyet seviyesinde kalacağını, asla gerçeğe dönmeyeceğini de (neyseki) bilirdim... Bir de kayınvalidemden dinlediğim kendi hikayesi de işe yaramıştı.

Zarar vermeye dönük korkularımı tam olarak anlatmamış olsam da 9 ay boyunca büyük bir aşkla beklediğim bebeği ilk etapta pek de sahiplenemediğim aşikardı. Herhalde ona “ sanki başkasının bebeğini bana emanet etmişler, daha tam alışamadım- benim gibi gelmiyor,” türü laflar ettiğim bir anda bana karlı bir balkondan bahsetti. Bu balkon, ilk çocuğunun doğduğu 1971’in Şubat ayında karlanmış kendi evlerinin balkonuydu.

Doğum sonrası depresyon denilen şey sadece 2000’li yıllara has bir şey değildi ve 71’in Şubat ayında bir kadın, karlı bir balkona bakıp bir kaç günlük bebeğini o balkona koysa ölüp ölmeyeceğini düşünmekteydi...Elbetteki koymamıştı... Aradan 33 yıl geçip de o kadının gelininin kendi bebeğinin boynunu kırmadığı gibi.

Daha evvel de lohusa depresyonundan bahsetmiştim. Ama böyle açık bir itirafla değil. Şimdi yazıyorsam kendini yalnız hisseden, kendini (özel bir depresyonun kollarında değil de) delirmiş hisseden herhangi bir taze anneye yardımım olur diyedir.

Ve tüm bunların tekrar hatırıma gelmesi, tatilde memleketime, dolayısıyla ailemin kadınlarına, ardından kuaför koltuklarına kavuşmamdan mütevellit bir rahatlamanın eseridir....

Antibiyotik Kullanmanın Zararları

Bugüne kadar daima antibiyotiklerin zararlı olduğunu duyduk. Ama nedir bu zararlar, bir anlatan olmadı. Sonunda sağlık ve beslenme ile ilgili harika bir site açıldı. Üstelik editörü de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof Dr. Ahmet Aydın. Gıda kartellerinden beslenen ve hepimizi zehirleyen TV, gazete ve dergilerden kafamızı kaldırıp, bu siteyi takip etmek gerek.

Aşağıdaki bilgiler Beslenme Bülteni Sitesindeki Probiyotikler slaytından alınmıştır. Slaytın tamamını yazının sonundaki kaynak linkinden izleyebilirsiniz.

"Antibiyotikler kullanıldığında bağırsaktaki probiyotik bakteriler 1000 kat azalarak, 100 trilyondan, 100 milyara kadar inebilirler.

Antibiyotikler faydalı bakterileri öldürünce mantar ve mayaların üremesi de hızlanır; normalin 130 kat kadarına çıkabilirler.

Antibiyotikler kötü bakteriler ve mantarlar üzerine etki etmezler, tam tersine onların üremelerine yardımcı olurlar.

Normal bağırsak florası antibiyotik kullandıktan ancak 1-2 ay sonra normalleşebilir."

Kaynak: Beslenme Bülteni

Blog Arşivi